Yanma Zamanı

Resmen boğazım düğümlendi.
Bu cümleyi çok görmüş ve duymuştum ama hiç yaşamamıştım. Boğaz düğümlenmesinin, yutkunamama halinin bu denli gerçek olduğunu bilmiyordum.

Tepkisizdi iki gündür, cihazlara bağlı bir şekilde zorla nefesini alıp veriyor ve sadece yatıyordu. Sondan bir önceki görüşümde artık vedalaşmam gerektiğini hissettiğim için, aynı günün akşamına vedalaşma niyetiyle tekrar yanına gittim. Elini tuttum, öptüm, kendimce sevdim, konuştum içimden dışımdan. Yanından ayrılıp arabaya bindiğimde hiçbir şeyim yoktu biraz ilerledim, yutkunmak istedim yutkunamadım, tekrar denedim yine olmadı, göğsümü yumruklarken buldum kendimi, bir anda yutkunabildim ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

 

Yaşanılan şeylerin fiziksel karşılıkları ne ilginç.

 

Bundan bir ya da iki gün sonra 28.08.2025’te artık hiç göremeyecek, dokunamayacak, sarılamayacak ve öpemeyecektim.

Ne istiyorum, nasıl istiyorum, nasıl hissediyorum, nasıl hissetmeliyim, ne yapmalıyım? Hiç birini bilmiyorum. Ne çok bilmiyormuşum da biliyormuş gibi yaşamışım hayatı.

İçim yanıyor derler ya; gerçekten içim yanıyor. Göğsümde, biraz daha sol tarafa yakın bir bölüm yanıyor, hissediyorum sıcaklığını. Zaman zaman azalıyor ama hep orada.

Yoga yapmak istiyorum ama yapamıyorum, hareket etmek istiyorum ama gücüm yok. Nasıl baş edeceğimi bilemiyorum. Gerçekten bilemiyorum. Güçlü görünüyorum, ayakta duruyorum, çaktırmıyorum, gülümsüyorum ama iyi değilim. Nasıl olacağımı da bilmiyorum. Nasıl iyi olacağımı sorduğumda sadece “zaman” cevabı geliyor. Neye inanmalı, neye tutunmalıyım. Ne kadar toy, ne kadar cahilim yaratılışa karşı.

 

Bu kaybımın üzerinden hemen hemen 1 ay geçmişken bir kayıp daha yaşadım. İçim yanıyordu ya iyice harlandı. Çok üzgün ve yorgun hissediyorum. Zorunlu olarak yapmam ve halletmem gereken şeyleri yapıyor, oyun oynuyor ve yatıyorum. Ne kadar daha böyle gider bilmiyorum.


Hayatımda yanma zamanına gelmiş olmalıyım ki daha çok yanmaya başladım.
Her şey hayırmış. Öyledir umarım.
Her şey gibi yanıp, değişip dönüşeceğim. 

Bakalım neye.

Işığa Gelen Böcekler

Eylül'de kapıları pencereleri sonuna kadar açtın, her şeyi fazla fazla aldın içeri, Ekim'le birlikte artık bir dur, kapıyı pencereyi kapat, bir şeylerle bağ kes, yeni ve güzel şeyler olacak temalı paylaşımlar çıkıyor karşıma sürekli. Yerli yabancı, enerjisel naenerjisel, astrolojik falan her şekilde sürekli benzer içerikli şeyleri görüyorum.
Bence anlamam gerekeni anlamışımdır artık.
Anlamış mıyımdır?
Evet evet, anlamış olmalıyım (:

Sen ışıldarken, ışığına çekilenler olacak. Kimileri senin gibi ışıdıkları için çekilecekler o ışığa, kimileri senin ışığından faydalanarak ışımaya başlamak için, kimileri ışığa gelen böcekler gibi sadece etrafında kalabalık yapacak, kimileri de ışığını söndürmeye çalışmak için gelecekler o ışığa ama gelecekler.
Herkes sadece kendi işine bakmayacak, işleri senin ışığın olacak zaman zaman. 
Her biri sadece daha çok ışıldayabilmen için.
Her biri kendi programları gereği yapması gerekeni yapan birer canlı ve her biri bir şekilde sana hizmet ediyor ki daha çok fark et, daha çok ışılda.

Sabah erken kalkıp havaalanına gitmem gerekiyor, o yüzden kısa kesiyorum bu yazıyı (: Yatağa geçince bu konu üzerine düşünmeye devam edeceğim, belki eklemeler yaparım.

Kendi Kendime Konuşmacalar

Konuşacağım yine kendi kendime smile

Gidiyordum aslında.
Kararımı vermiştim, planımı yapmıştım ve gidiyordum.
Başka bir yerdeydim bugün.
Gitsem bitecekti sanki.
Bir bitiş ya da başlangıçla ilgisi de yoktu aslında ama gitsem bitecekti sanki, öyle hissediyordum.
Gitmedim, gidemedim.
Kendimden bahsederken kullandığım "Bir şey olduysa; böyle olması gerekiyordur der, kabullenir ve yola devam ederim." tanımımı acaba artık kullanmamalı mıyım diye düşünüyorum son zamanlarda.
En azından bazı konularda (:
Evet; hala öyle düşünüyor, inanıyor ve öyle yaşamaya çalışıyorum, fena yönetmiyorum da süreçleri.
Gel gelelimki son birkaç aydır, evren bu tutumumu meydan okuma olarak kabul etmiş de beni sınıyormuş gibi olaylar yaşatyor bana


Anlayamadığım şeyler dışarıda gibi gözükse de kendimdeler aslında.
Algısı açık ve hisleri güçlü bir insan olduğumu düşünüyordum, hatta bunu çokça deneyimlediğim için biliyordum.
Nasıl bu kadar yanlış değerlendirmiş olabilirim her şeyi?
Nasıl bu kadar yanlış tanıdım?
Bu kadar mı kapattım algımı, bu kadar mı kısıtladım farkındalığımı, bütün hislerim bu kadar mı hissizleştirdi beni?
Görmek istediğim ya da umduğum gibi mi değerlendirdim her şeyi?
Bu denli yanılmış olabilir miyim?
Hala, hayır yanılmıyorsun diyor içimdeki ses. Hala yanılıyor muyum =) 
Göreceğim, göreceğiz bakalım.

"İçimiz dışarıya gösterdiğimiz gibi mi?"

Kolaylıkla ve keyifle olur umarım olacak her şey.
Eskiden ne istemem gerektiğinden emindim artık ne istemem gerektiğinden emin değilim.
Biliyorum neyi istemeye devam edersem o oluyor.
Neyi istemeye devam edersen o da oluyor.
Korkulara, endişelere takılı kaldığın bir durumda; korkularını endişelerini gerçekliğe dönüştürüyor evren. Her şeyden sıyrılıp istediğin şeye odaklandığında bu sefer o şey gerçekliğine dönüşüyor. Yine başa dönüyoruz; ne istemeliyim :) 

Son

Bu sefer sonmuş gibi hissettiriyor. Nasıl hissettirir ki sonun gelmesi, neye benzer?

Bilinmezliğin, o hafif korkuyla karışık heyecanı, teslim olup boş vermişlik, rahatlama, merak, tamamlanmışlık hissi ve kırgınlık.

Hiçbir şey olmamış gibi umursamaz olmakla, en önemli şey buymuş ve sonu gelmiş gibi burulmanın arasında geçen her şey.

Bir şeylerin sadece dilde kalmasından, gerçekten iman edemediğim şeylerden bahsetmekten sığınıyorum her şeyin yaratıcısına. Hazmedebildiğim kadarıyla da bir sürü şeyden bahsediyor; şu anki algımla da bir sürü şeye inandığımı ya da inanmadığımı söylüyorum. Sözler çok kuvvetli. Daha dile düşmeden önce sadece beyinde oluşan elektrik sinyalleriyken bile bir şeyler yaratmaya başlıyorlar senden sana. Hele bir de dile düşüp, duygularla da birleşirse off neler neler =) O yüzden korkardım hazmetmeden bahsetmekten, içselleştirmeden, gerçekten iman etmeden ahkam kesmekten.

Farkında olsa da olmasa da hepsinden sınav oluyor insan evladı. İçselleşmeyen ama dilde dönüp duran şeyler de çok fena çarpabiliyor insanı. Bazen evrenin bu tatlı sopasıyla içselleşiyor bir şeyler, haddini biliyor insan. Bazen de hiçbir şey anlamıyor, at gözlüğü takmış gibi; göremeden, anlayamadan aynı şeyleri yapıp sopasını yemeye devam ediyor.

Yukarıda yazdığım gibi olduğuna inanmak, deneyimlemek, bilmek beraberinde gerçekten harika bir güç getiriyor. “Her güçlükle beraber bir kolaylık vardır” ayetini yaşamak gibi. Bir şeyler güçlük/zorluk olarak gelmiyor da; bir oluş halini deneyimlemek gibi geliyor. Acı hissetmeden olanla kalabiliyor ya da uzaklaşabiliyorsun.

Bir şey fark ediyorum.

Alışveriş İlişkisi

Hayatımızı alışveriş yaparak geçiriyoruz.
Bazen daha keyifli bazen daha keyifsiz ama çoğunlukla tek yaptığımız şey alışveriş.
Bir mağazaya gidip o çok beğendiğin kıyafeti almandan bahsetmiyorum. Annen, baban, kardeşin, sevgilin, eşin, dostun; hayatında olan, sevdiğini değer verdiğini söylediğin herkesle aslında sadece alışveriş yapıyorsun. O gerçek, öz'den gelen sevgi çok nadir deneyimleniyor.

Arkadaşını, dostunu çok seviyorsun çünkü sana iyi geliyor, seni anlıyor, güldürüyor, eğlendiriyor, yanında oluyor. Eğer bunları yapmazsa bu sefer varlığından bahsettiğin o sevgi kaybolmaya başlıyor.