Hala Aşk Var mı?
Bilgisayarda kayıtlarımı dolaşırken denk geldim aslında çok iyi bir kayıt değil fakat nedense etkiliyor beni :) Bir yandan da eskilere götürüyor olmasının da etkisi var muhtemelen. 2011 yılından bir kayıtmış. Dinleyin bakalım (:
Bilgisayarda kayıtlarımı dolaşırken denk geldim aslında çok iyi bir kayıt değil fakat nedense etkiliyor beni :) Bir yandan da eskilere götürüyor olmasının da etkisi var muhtemelen. 2011 yılından bir kayıtmış. Dinleyin bakalım (:
Aslında bedenim uyuşuk uyuşuk yatıp, dizi izlemek istiyordu. Şöyle bir bakıyorum da şimdi; supernatural, walking dead, flash, shameless falan bayağı bir dizi de inmiş bir vaziyette onları izlememi bekliyor bilgisayarda. Doğal olarak çok çekici geliyor bu fikir. Bir süredir günde iki defa yoga yapıyorum sabah 60-90dk vinyasa yaptığım için bir hayli yoruyor(seviyorum yormasını da) akşamları da ikinci yoga güzelce esnetiyor, diğer bir yandan tekrar sabah 5te uyanma çalışmalarına girişmiş durumdayım, fakat arkadaşlarla sosyalleşmeler, iş güç diğer hayat meşgaleleri derken henüz adapte olamadım. Birkaç gündür zaten bir hayli enerjisiz de hissediyorum kendimi sonuç olarak her şeyi birleştirince dünkü yoga seanslarından sonra bugün için yoga yapmamaya kendimi dinlendirmeye karar vermiştim, güzel bir
Tanrı yok. Tanrı (kavramı) , lisan ile tarif edemediğimiz bir şeyin sembolik işaretidir. Ve bu yüzden tanrının dini de olmaz. Öyle tasavvur etmeliyiz ki Tanrı, bilmemezlik değil, daha ziyade bizim bildiklerimizin tamamen dışında olan, “bilinebilirlik” özelliği (niteliği) olmayan bir şeydir. Ölcülebilinir bir kalitede/değerde değil. O aslında bizim “Dairenin rengi nedir?” sorusunu sormamız gibi bir şeydir.
Daire kırmızı mı yeşil mi veya mavi mi? Hayır!
O ne mavi ne kırmızı ne de yeşildir. O (daire) renksiz de değildir. Dairenin rengini sormak anlamsızdır...
Uzun süredir bisiklet sürmüyordum, bırakın dağa bayıra çıkıp dolaşmayı, şehir içinde de sürmüyordum. Malum kış bir hayli uzun sürdü bu sene. Nisanın ortasında kar bile yağdı J Bu hafta da güneşi görünce hemen etrafımdakilere gaz vermeye başladım hadi bisiklet sürelim, gıjgıj’a(Tokat’ta bir dağ, ormanlık, çam ağaçlarıyla dolu bir alan) çıkalım demeye başladım. Alperen zaten dünden razı bu duruma, biraz uğraş sonucu Sabri’yi de ikna etmiştim ki son anda işinin çıkması sebebiyle gelemedi o :)
Çıkması bir hayli yorucu oluyor, bir de araçların çıktığı yol yerine direkt dağlık yollardan gitmeyi tercih ediyoruz o da yoruyor sanırım ama daha zevkli oluyor. Dağın bir bölümünde araçların giremedi, yürüyerek veya bisikletle ulaşılabilecek bir alan var her zamanki gibi direkt oraya gidip oturmaya başlayınca bir anda bütün yorgunluk geçip gidiyor. Şehir gürültüsü ve hava kirliliğinden uzak, çiçekler böcekler, kuş sesleri ve doğayla iç içe çok güzel bir yer orası ve artık kendi özel alanımız gibi de oldu orası.
Aslında orada yoga yapmayı da çok istiyorum fakat malum, yoga matları bir hayli ağır(seyahat matım yok) tabi bisikletle özellikle bol tırmanışlı güzergahlarda ilerliyorsanız gram gram her ağırlığın hesabını yapıyorsunuz, dolayısıyla matı da taşıyamıyorum yanımda, hal böyleyken yoga da yapamadım J ama yine de 1-2poz yaptım, buna da şükür J
Hazır oralara gitmişken fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedik. Not: Sırt çantası da taşıdığım için bir hayli terlemişim, mazur görün artık :p
Duşumu aldım günün yorgunluğunu kısmen de olsa attım(önceki yazımı okuyanlar bilirler bugün bisikletle dağa çıkma atraksiyonu yaşandığı için yorgunum, tabi öncesinde yaptığım 30dklık vinyasa akışının da payı var bu durumda). Beyaz çayımı da hazırladım ve yazmaya hazırım.
Aslında bugün yazmak aklımda yoktu, sitemin yönetim panelinde dolaşırken “Sona Yaklaşmak” başlıklı yazımı görünce güncel bilgiler dahilinde yeniden yazmam gerektiğini hissettim
Önceki yazıda bahsetmiştim; ailecek Tokat’tan taşınma planlarımız vardı. Aslında uzunca bir süredir planlanan bir şeydi fakat her işte olduğu gibi bunda da zamanının gelmesini bekliyor o sırada rollerimizi